Kızıl Goncalar ikinci bölüm sosyo-politik konuşmalar kısmının konusu “evlilik ve çocuk“. Levent, Hande ve Seçkin arasında geçen konuşmada karakterlerin evliliğe bakışı tartışılıyor. Beste’nin evi terk etmesinden dolayı kızını bırakıp gitmesine öfkelenen Levent’in neden evlendiğini sorgulaması üzerine Seçkin, evlilikte işlerin sonunda buraya vardığını ifade ediyor. Bu çerçevede karakterler arası konuşma başlıyor.
“Aile, devletin ideolojik bir aygıtıdır”
Seçkin, evliliği sistemin bir oyalamacısı olarak görüyor. Hande, Seçkin’in görüşlerine destekler nitelikte şu ifadeyi kullanıyor.
Evlilik, sistemin en büyük ajanıdır. Yaratıcılığı da, üretkenliği de hatta devrimciliği bile iğdiş etmenin en kolay yolu evlilik, aile.
Bu ifadeyi biraz inceleyecek olursak kapitalist sistemin bir dayatması olarak evliliğe getirilen bir eleştiri olarak bakabiliriz. Endüstri devrimi sonrası ile gelen modernleşme, evlilik kurumu olan ailenin yapısında değişimlere neden oldu. Daha önce sistemin kendisi olan aile, geniş aileden çekirdek aileye dönüşürken barındırdığı bazı üniteleri sisteme devretmek zorunda kaldı ve sanayi devrimi ile alt sistem oldu.
Kent ve köyler arasındaki farklılaşma ve göç dalgası geleneksel geniş ailenin parçalanarak kentlere dağılmasına yol açarken, kent içerisindeki yeni çalışma koşulları ve üretim zincirleri çekirdek aile içerisindeki bireylerin rol ve konumlanışlarını da etkilemiştir. Bununla birlikte kapitalist sistemin devamlılığı açısından oldukça büyük önem taşıyan aile kurumu, geleneksel geniş aile içerisinde yer alan patriarkal ilişkiler zincirini oluşturan bazı kurum ve kültürleri de taşımaya devam etmiş ancak ailenin geleneksel pek çok fonksiyonu da modern yaşam içerisinde birtakım yeni kurumlara aktarılmıştır.
Meryem TEKİN EPİK, Özal ÇİÇEK, Selin ALTAY, Bir Sosyal Politika Aracı Olarak Tarihsel Süreçte Ailenin Değişen/Değişmeyen Rolleri, 2016
Diğer bir tespit ise sistemi devlet ile özdeşletiren Louis Althusser’in İdeoloji ve devletin ideolojik aygıtları kitabında görebiliriz. Althusser’e göre aile, devletin ideolojik aygıtlarından biridir.
Fikirlerin aktarılmasında çocuğun önemi
Levent, bu önermelerin sağlıklı geçirilen 40 yıl için geçerli olabileceğini fakat sonrası için geçerli olmayacağını ifade ediyor. Ardından şu soruyu soruyor: “Bu fikirleri kime emanet edeceksiniz?” Konuşma burada “çocuk” meselesine geliyor.
Levent, çocuk ile fikirlerin yayılabileceğini, bunun da evlilikle olabileceğini ifade ediyor. Atatürk devrimlerinin zamanla bugüne kadar gelebilmesinin nesille olduğunu söylüyor. 60’lar solu, Sovyet rejimi gibi fikirlerin bugün yaşamıyor olmasının sebebi de çocukla ilgili olduğunu belirtiyor. Fikirlerin aktarılmasında çocuğun önemi için Libya eski lideri Kaddafi’nin şu sözüne atıfta bulunuyor: “Avrupa ile siyaseten mücadeleye gerek yok, kırk yıl sonra bizim Avrupa’daki nüfusumuz Avrupalı’yı geçecek.“
Cumhuriyet’in kurulmasından günümüze sosyo-politik yaklaşımlara baktığımızda Levent’in bakış açısını görebiliriz. Cumhuriyet fikrinin çocuğa aktarılması için çocuğun olduğu tüm kurumlar ve mekanlar eskiyi hatırlatmayacak şekilde yeniden dizayn edildi. Bu bağlamda Güven Gürkan ÖZTAN’ın hazırladığı Türkiye’de Çocukluğun Politik İnşası başlıklı doktora tezini inceleyebilirsiniz.
Çocuk, yeni rejim için, ‘modernleşme arzusunun bir simgesi’ ve ‘cumhuriyetin politik teminatı’ olduğu gibi, aynı zamanda baştan itibaren “beka meselesi” olarak algılanan nüfus siyasetinin de en önemli unsurudur.
Ailenin “cemiyetin yapı taşı” olduğuna dair geleneksel söylemin ikinci aşaması, milletin geleceği için çocuğun önce ailede ve yakın çevrede terbiye edilmesidir.
Ebeveyn, çocuğunun yalnızca kendine ait olmadığının, onun aynı zamanda Türk devletine ve milletine ait olduğunu ‘idrak ile mükelleftir’. Hal böyle olunca, çocuk terbiyesi meselesi aynı zamanda bir “milli pedagoji” geliştirme gayretinin ürünü haline gelmiştir.
Güven Gürkan ÖZTAN, TÜRKİYE’DE ÇOCUKLUĞUN POLİTİK İNŞASI, 2009
Bir yanıt yazın