Kızıl Goncalar üçüncü bölüm Cüneyd ile Levent’in konuşması bu sefer Levent’in evinde gerçekleşiyor. Levent ile görüşmek isteyen Cüneyd önce hastaneye gidiyor. Levent’in hastanede olmadığını öğrenince evine geliyor. Levent normalde eve almak istemese de Cüneyd’in öfke ile yanında gelen kişiye sinirlenmesi sonrası Levent eve almak durumunda kalıyor.
Levent, Cüneyd’i çalışma odasına alıyor. Cüneyd odaya girdiğinde oturduğu yerden odayı süzüyor ve iki tablo dikkatini çekiyor. Bir tanesi Mustafa Kemal Atatürk’ün göğe bakan kravatlı posteri, diğeri ise Orhan Umut’a ait olduğu tahmin edilen1 bir tablo. Buradan Cüneyd, Levent’in fikir ve düşünce hayatına daha yakından tanımış oluyor.
Orhan Umut, birçok ödülü olan bir ressam. Resimlerinde renkleri ve figüratif çizimleri ön plana çıkaran Umut, eserlerinde dışavurumculuk örneklerine yer veriyor. Çizdiği resimler ile 50’ye yakın sergide yer aldı.
Resimlerinde bize gösterdiğinin dışında bizim ona bakışımızı ve ondan bir deneyim devşirmemizi zorunlu kılıyor. Figürlerin konumlandırılışı, duruşları ve kullanılan renkler izleyiciyi o hikâyenin içine çekiyor. Orhan’ın gözleri kapalı figürlerinde muhataplarının gözünü açacak ilhamlarla yüklü bir yön bulunmaktadır. Bu durum bizleri resmin ve kurgunun bir tamamlayıcısına dönüştürmektedir. Resimlerindeki devamlılık da gelecek eserlerle ilgili bir beklentiyi tetikliyor.
Mehmet Lütfi Şen, Zeytinburnu Belediyesi Orhan Umut “Hemhal” Sergisi Küreatörü
Levent: Neden öfkelendin?
Cüneyd: Dünyanın ne zaman çamur sıçratacağı belli olmuyor.
Levent: Bu duygu nasıl geliyor, tarif edebilir misin?
Cüneyd: Önden bir şey gelmez, derviş ânın evladıdır.
Derviş ânın evladıdır
Tasavvufî gelenekte, sufilerin, dervişlerin hadiselere bakışlarına referans verdikleri bir kural olarak karşımıza çıkar. Derviş yaşadığı zaman içerisinde zamana sahip olmakla/olmamak arasında “seyr-u sûlûk” adın verilen bir yolculuk yaparlar. Bu bağlamda “ibnü’z-zaman, ibnü’l-vakt, ebu’l-vakt” gibi bazı kelimeler kullanılmış.
Bu konuda Alper Günaydın tarafından hazırlanan akademik bir makalede İmam- Rabbanî’nin, Muhyiddin İbn-i Arabî’nin ve Kuşeyrî’nin eserlerinde bu ifadelerin geçtiğini belirtir.
İbnü’l-Arabî; Füsûsü’l-Hikem adlı eserinde tasavvufta vakt kavramına nasıl bakıldığını ve ibnü’l-vakt kavramının ne olduğunu şöyle açıklar:
“Sûfînin, kalben Allah ile beraber olduğu ve kendisinde rûhî istidadının bir yönünü idrâk ettiği anı,sûfîler “vakit” diye isimlendirir. Bunun için sûfîler şöyle demişlerdir: Sûfî vaktinin hükmüne bağlıdır; sûfî vaktinin oğludur.” (Demirli, 2011: 93).Rabbânî, mektuplarında ibnü’l-vakt ve ebü’l-vakt kavramlarını birer makam olarak değerlendirir. İbnü’l-vakt alt bir makam iken ebü’l-vakt üst bir makamdır.
Kuşeyrî, Risâle-i Kuşeyrî adıyla bilinen eserinde ibnül-vakt kavramını, geçmiş ve geleceği bir kenara bırakıp içinde bulunduğu anı en iyi şekilde değerlendiren sûfî’nin bir sıfatı olarak algılar. Kuşeyrî’nin anı değerlendirme algısı ise sâlik’in bulunduğu duruma en uygun işleri yapması şeklindedir:
Günaydın, A. (2020). “İbnü’l-vakt” ve “ebü’l-vakt” kavramlarının klasik Türk tasavvufedebiyatındaki kullanımı. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (Ö8), 326-336. DOI:10.29000/rumelide. 814282.
“Sûfiler, “Sûfi ibnü’l-vakt”dır (Sûfi vaktin oğlu, vakit uşağıdır) derler. Bununla “Sûfi her vakit içinde o vakitte işlenmesi en hayırlı olan şeyle derhal meşgul olur, o vakit içinde kendisinden istenen görevi yerine getirir.” mânasını kasdetmektedirler. Derler ki: Dervişin derdi ve düşüncesi geçmiş veya gelecek zamanı değildir. Onun derdi içinde bulunduğu vakit (hâl) dir. Bunun için, “Geçmiş zamana âit olup da elden çıkan şeylerle meşgul olmak, ikinci bir vakti de elden çıkarıp zayi etmektir” denilmiştir.” (Uludağ, 1978: 142).
Beethoven’ın dedesi
Cüneyd, gerçekleşen olaylar bütünü içerisinde birşeye hazırlıyor olabileceğini düşünüyor.
Cüneyd: İnsan kendini arzın merkezinde zanneder. Nefsi öyle zannettirir.
Levent: Hayatımızla ilgili kontrol bizde değil mi?
Cüneyt: Değil.
Levent: İrade yok mu?
Bu soru üzerine Cüneyd, Beethoven’ın dedesinden bahseder. Beethoven’ın kendisiyle aynı adı taşıyan dedesi Ludwig Van Beethoven Almanya’nın Bonn kentinde bir sarayda bas koristi olarak iş bulmasının ardından saygın bir hayatı olur. Daha sonra doğacak oğlu Johann van Beethoven da aynı sarayda önemli bir müzisyen olur. Cüneyd, olayların seyri içerisinde dedenin iradesi olmadan nasıl da besteleriyle dünyaca ünlü olmuş torun Ludwig Van Beethoven’ın yetiştiğinden bahseder.
Cüneyd: Dünya sizi bilirse sadece aynı adı taşıyan dedesi olarak bilecek. Sizin bu dünyadaki bütün varlık amacınız Beethoven'ın dedesi olmak. Oysa ne büyük hayalleriniz, ne büyük dertleriniz vardı. Meğer hiç bir anlamı yokmuş.
Bunu “acımasızca” olarak nitelendiren Levent, bunu bilse insan için zor olabileceğini ifade ediyor. Bunun üzerine Cüneyd, annesinin rüyada “bir erkek evlat doğuracaksın, adı Cüneyd olacak, ömrünü ömrüne katacaksın, biz seni ona sebep kıldık” şeklinde bilgilendirildiğini söylüyor.
Levent, annesi ve ailesi ile arasındaki ilişkiyi öğrenmek istese de Cüneyd daha fazla konuşamayacağını belirtiyor. İlerleyen bölümlede Cüneyd’in annesi ile arasındaki ilişki ortaya çıkması bekleniyor. Hatıra olarak gösterilen sekanslarda bir önceki görüntüye ek yeni görüntüler ekleniyor ve hafıza her geçen sürede yenilendiğini görüyoruz. Sonraki bölümlerde Cüneyd’in hafızasındaki eksik kısımlar tamamlanacaktır.
Cüneyd: Allah hatırlamamı isterse hatırlarım.
- Orhan Umut’un eserlerinde kullandığı çizimlere benzemesi nedeniyle tahmin edilmiştir. Eserlerin sergilendiği Galeri Soyut‘ta ve sanatçının instagram hesabında doğrudan bu esere rastlanılmamıştır. ↩︎
Bir yanıt yazın