Kızıl Goncalar ikinci bölümde vakt-ı mekatıl kararı alınır. Vakt-ı mekatıl ifadesinin ilk defa duyulması sebebiyle “vaktıı mekatıl nedir” sorusu sorulmaya başlandı. İnternet üzerinde araştırma yapıldığında bu kelime grubunun diziden önce kullanılmadığı anlaşılıyor.
Vaktı mekatıl kararı neden alınıyor?
Vaktı mekatıl nedir sorusundan önce vaktıı mekatıl kararı neden alınıyor? sorusuna cevap verelim. Meryem, börek satışı yapan firmanın müdürü İdris Efendi’ye börek satışında kullanılan kutularda yazan yağın üretimde belirtildiği kadar kullanılmadığına itiraz getirir. Bunun üzerine af dilemesini istediği Meryem’in af dilememesi nedeniyle Efendi Hazretleri’ni durumu anlatmak için dergaha gelir. Konuyu duyan Cüneyd, olaydaki ahlaki sorun öğrenince Efendi Hazretleri’nin yanına gider, durumu olduğu şekliyle iletilir. Bunun üzerine vakt-ı mekatil kararı alınır.
Vaktı mekatıl nedir?
Vaktı mekatıl, diziden önce ve tarihte hiçbir sosyal toplulukta karşılaşılmamış dizi seneristleri tarafından üretilmiş bir kelime olduğu anlaşılıyor. Elbette, her grupta buna benzer uygulamalar bulunabilir. Örneğin, bir derneğin ilkelerine aykırı hareket edildiğinde uzaklaştırma cezası verilmesi buna örnek verebiliriz. Dini olarak örneğin yemininin bozanlar için fıkıh kitaplarında kefaret bahisleri konu olmuştur. Seneryo ekibi de belli bir grupla ilişkili olmaması için vakt-ı mekatil kelimesini tercih ettikleri düşünülebilir.
Vakt-ı mekatil nedir diye sorulacak olursa Faniler tarikatı için kefaret vakti denilebilir. Kelime anlamı olarak bakacak olursak mekatil kelimesi Kubbealtı Osmanlıca Lügati‘ne göre “öldürme işinin yapıldığı yerler” olarak geçiyor. Akademik literatür taramasında 1900’lerin başında Yemen’deki isyanların bahsedildiği bir yüksek lisans tezinde şu ifadeler geçmektedir.
Mekatıl denilen Rafiziler ise İmam Yahya’nın isyanlarına karşı Osmanlının yanında yer alırlar.
Hakan GÜNDÜZ, TARİH ÖĞRETİMİNDE TARİHİ ROMANLARIN YERİ: MEHMED NİYAZİ’NİN ROMANLARI, 2008, syf. 156
Rafiziler, İslam tarihinde ilk başlarda “kötülükleri terkedenler, kötülükten uzaklaşanlar” diye ifade edilse de daha sonraki dönemlerde Şîa’ya mensup olan Acemler, Kalenderîler, özellikle Safevî Devleti’nin kurulması esnasında ve sonraki dönemlerde Anadolu’da ve İran’da bulunan Osmanlı muhalifi kızılbaş zümreler için kullanılmıştır. (Bkz: İslam Ansiklopedisi)
Yani sonuç itibariyle, vakt-ı mekatil dizide kurgusu yapılan Faniler tarikatında, tarikatın öğretilerine uygun olmayan bir eylem yapıldığında hata sahibine uygulanan bir uygulamanın adı olarak karşımıza çıkıyor. Bu uygulamada sındır adında bir makas kullanılıyor. Bu makas ile hatayı yapanın sakalının kesilmesi isteniyor. Bu şekilde yaptığı hataya kefaret olacağı düşünülüyor.
Vakt-ı mekatil hanımlar tarafında duyulduğunda Meryem’in kızı Zeynep, daha önce halasına yapıldığını hatırlayınca korkuyor. Bunun üzerine Meryem, kızının sakinleşmesi için Hud Suresi’nin 90. ayetini okuyor:
Rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra O’na tövbe edin. Muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur” dedi.
Hud Suresi, 90. Ayet
Bu sözleri Hz. Şuayb Peygamber kavmine peygamberlerine muhalefet etmelerinden dolayı tövbe etmelerini istediğinde söylüyor. En iyi kefaretin Allah’tan istenebileceği vurgusu olduğu, bunun da Allah’tan bağışlanma dilemekle olacağı anlaşılıyor.
Sındır nedir?
Sadi Hüdayi vaktı mekatıl öncesi şuları ifade ediyor:
Sındır kişinin kendi elindedir. Zira günah da sevap da irade iledir.
Sındır kesin olmamakla birlikte Oğuz Türkçesinden makas demektir. Bunun yanında halk ağzında sındı olarak kullanıldığı biliniyor. (Ref) Uygulamada kullanılan makastan dolayı kefaret için kullanılan araca sındır ifadesi kullanıldığı düşünülebilir.
Yani kişi hatayı yaptıysa kendi iradesi ile yapmıştır. Kefareti de ancak kendi iradesiyle olacaktır. İslam dininde namazı kaçırmanın kefareti namazı kaza etmektir. Tarikat geleneğinde yapılan hatalara karşılık kefaretler ise tevbenin yanında genellikle bir temsil ile uygulanagelmiştir. Bu da o tarikata olan aidiyetini ve sadakatini gösterecektir.
Faslı yazar Azûzî tarafından kaleme alınan Ahmed Zerrûk kitabında “şeyhin, gece kalkan müridlerin virdlerini yerine getirirken uyumaları hâlinde buna kefaret olarak onları, o gün oruç tutturmak için zorlama” ifadeleri geçiyor. Buna benzer kefaret örnekleri gerek tasavvufî gelenekte gerekse tarikat geleneğinde sünnette olmayan mevcut. Bunlara her ne kadar bidat dense de yerine göre dine ters olmayacağı görüşüne göre bidat’ı hasene denilebiliyor.
Bir yanıt yazın