Kızıl Goncalar Beşinci Bölüm: Noksanlık birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışıdır

yazar:

kategori:

Kızıl Goncalar beşinci bölüm 05 Şubat 2024 Pazartesi tarihinde Fox TV’de yayınlandı. Bölüm Zeynep ile Meryem’in pasaport için fotoğraf çekme sahnesiyle başlıyor. Fotoğrafçıya gelen Naim’i uzaklaştırmak için şikayetçi olarak Levent ile Naim polis karakoluna gidiyorlar. Suavi evde yere yığılmış bir şekilde bulununca hastaneye yetiştiriliyor. Hande, Birgül ile buluşup yapacağı haberin detaylarını konuşuyor ve tarikatın sohbetine katılıp cep telefonuna kayıt alıyor. Zeynep’in Fransa’ya gitmesi için Suavi’nin yardım aldığı İrfan ile tanışıyoruz. Mira ile Can’ın kötü alışkanlık yüzünden girdikleri maceralar devam ediyor.

Noksanlık birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışıdır

Kızıl Goncalar beşinci bölüm Alman filozof Martin Heidegger’in sözüyle başlıyor:

Noksanlık, birbirine ait olanın henüz bir arada olmayışıdır.

Heidegger’in bu sözü Varlık ve Zaman adlı kitabındaki § 48. Noksanlık, Bitiş ve Bütünlük bölümünde şu şekilde geçmektedir:

Dolayısıyla noksanlık şu demektir: birbirine-ait-olanın henüz-birarada-olmayışı.

Alfa Yayınları, 2021 baskısı, sayfa 243

Heidegger “Dasein” olarak kavramsallaştırdığı bir varlık türünden bahsediyor. Bu kavram, varolanın sürekli bir eksiklik içinde olduğunu ve bu eksikliğin ölümle sona ereceğini ifade ediyor. Ancak, bu eksiklik, varolanın varlık türüne aittir ve varolanın kendisi tarafından taşınır. Metinde ayrıca, bir şeyin tamamlanması veya eksikliklerin giderilmesi sürecinde, varolanın kendi varlığına dair bir kavrayışın önemli olduğu belirtiliyor. Örneğin, meyve olgunlaşırken, bu süreçte meyvenin kendisinin varlığına dair bir değişiklik söz konusudur ve dışarıdan ilave edilen unsurlar bu süreci etkilemez. Son olarak, varolanın varlığının sürekli olarak kendine ait olan eksiklikle ilişkilendirildiği ve bu eksiklikle var olanın varlığının karakterize edildiği vurgulanıyor.

İslam felsefesinde ve bundan etkilenen tasavvufi gelenek de buna benzer bir varlık anlayışı söz konusudur. Varlığı kemâl olarak nitelendiren sufiler karşısına noksan kavramını koyarlar ve bunların bir arada bulunduğunu dile getirirler.

Mevcutların akletmesi ve akledilmesi varlığın teşkîki yapısına göre derecelenir. Bir mevcut ne kadar var ise o kadar bilir ve bilinir. Yani mevcutlar yoğunluk-azalma, güçlülük-zayıflık, öncelik-sonralık ve yetkinlik-noksanlık gibi yönlerde derecesi arttıkça bilgisi ve bilinmesi artmaktadır. Şu halde en çok ve en iyi bilen ve bilinen varlık Tanrı olmak durumundadır.

YİĞİT, Fevzi. “İbn Sînâ Ve Molla Sadrâ’da Varlık Kavramının Teşkîk Niteliği”. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 22/41 (Haziran 2020), 57-80. https://doi.org/10.17335/sakaifd.711785

Fazla noksandır

Kızıl Goncalar beşinci bölümde Cüneyd, hanımlara sohbet ettiği sahnede Martin Heidegger’in sözüne iktibasla “Fazla noksandır” ifadesini kullanıyor.

Fazla noksandır, fazlaysa noksandır. Her ne ki fazlaysa noksandır. Niye yer insan, afiyet olsun diye, şifa olsun diye. Fazla yerse afiyet noksandır.

Cüneyd, sohbetinde çok çalışıp kazandığında aslında noksan olduğunu, aileye ayrılan zamanda noksan olduğunu ifade ediyor. Bunun aynı şekilde iman için de geçerli olduğunu söylüyor ve imanım fazla diyorsa birisi aslında imanda noksan olduğunu ifade ediyor.

Sohbetin sonunda erkeğin kadından, kadının da erkekten noksan olduğunu söyledikten sonra “er de dişi de aşka noksandır” sözüyle sohbetini bitiriyor. Aşk’ı bir bütün olarak düşünürsek, bütünün parçalarının bir araya gelmesiyle tamam olacağını anlayabiliriz. Heidegger’in noksanlığı anlatırken verdiği ay örneğinden yola çıkarsak ayın eksik görünmesi parçasının olmadığından değil görünmediği içindir. İçinde var olan eksiklik gün gelince ortaya çıkacak ve bir bütün olacaktır.

Burada Afet İnan’ın yayınladığı Mustafa Kemal Atatürk’ün 1918’de tuttuğu Karlsbad Hatıraları’ndaki şu ifadelerine yer verebiliriz.

O kadar ciddi ve yorucu meşagilden sonra son asır terakki ve medeniyetin şuaatiyle dimağı tenevvür etmiş bir erkek, işinden doğru evine gelip kapanmak suretiyle yarın için icap eden zevk ve kuvvet-i mesaii iktisap edebilir mi? Biraz hava, biraz musiki, biraz tiyatro, hülasa bir hayat arzu etmez mi? Bu icabat-ı tabiiye ve medeniyeyi tatbik ederken yanında karısı bulunmazsa bu noksanı telafi etmek lazım gelmeyecek mi? Çünkü bir erkek için kadın huzurundan, kadın sözünden, kadın refakatinden mahrum bulunmak bir noksandır; bu, behemehâl tatmin olunur. Fakat evde erkeksiz kalacak kadın için erkek ihtiyacı aynıdır.

AFET İNAN, M. Kemal Karlsbad Hatıraları, Türk Tarih Kurumu Yayınları (Alıntının Kaynağı)

Farklı bir bakış açısıyla bakan Görele İlçe Müftülüğü’nün, 2023 yılında 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri kapsamında düzenlediği konferansta geçen şu ifadelere yer verebiliriz:

Ayağınızdaki ayakkabılarınızın biri olmazsa ötekinin bir anlamı yok. Sağdaki ayakkabınızı sola, soldakini ise sola giymek te gülünç şeydir, insanı yürütmez. Yürütmek şöyle dursun bu insana zülümdür. Kadın, erkek te böyledir. Bunlar birbirlerini tamamlayan bir bütünün parçalarıdır. Biri olmazsa diğeri noksandır. Kadın, erkek bir araya gelince anlam bütünlüğü oluşmaktadır. Kadının görevini erkeğe, erkeğin görevini kadına yüklemek zülüm olduğu gibi kadını kendi kimliğinden ve fıtratından uzaklaştırıp onu ailenin temel taşı ve anne sıfatından mahrum bırakmak da kadına zülümdür.

Kaynak

Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir

Buradan Birgül’ün katıldığı “İslam’da Kadının Yeri” adlı konferanstaki konuşmasına geçiş yapabiliriz. Birgül katıldığı konferansta “İslam’ın evrensel bir din olduğunu, çağa göre yorumlanamayacağını” ileri süren bir hocaya, “erkek çağa göre değişiyor da kadın neden değişmiyor” yorumu getirmesi sonrası Tevbe suresi 71. ayeti hatırlatıyor. Ayetin meali Diyanet Kur’an Yolu Meali’ne göre şu şekilde

Müminlerin erkekleri de kadınları da birbirlerinin velîleridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve resulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.

Tevbe Suresi, 71. Ayet

Velî kelimesi dost olarak da meallerde yer almaktadır. “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır.” şeklinde de meal olarak verilmiş. Erkek ve kadının toplumsal anlamda bir bütün olarak ele alındığını söyleyebiliriz. Ayetin devamında zikredilen dinin esaslarını birlikte yaparlar. Yani dinin esaslarının hayat bulabilmesi için birbirlerinden destek alırlar. Erkeğin olmadığı yerde din tamam olmadığı gibi kadının olmadığı bir hayatta din tamam olmuyor. Buradan hareketle şu hadisi şerif-i hatırlatabiliriz:

Kişi evlendiği zaman dininin yarısını korumuş olur. Geriye kalan yarısı için de Allah’a karşı gelmekten sakınsın.

Heysemi, Mecme’u’z Zevaid, No: 7310; Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2/239

Bu hadise göre Peygamber Efendimiz kişi dinin esaslarını tamam edebilmesi için evlenmeyi tavsiye etmiş. Cüneyd’in sohbette bahsettiği “er de dişi de aşka noksandır” ifadesini bu şekilde daha iyi anlayabiliriz. Hem toplumsal anlamda hem de bireysel anlamda kişinin tamam olabilmesi için zıttına ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. Kemale ermak isteyen noksana ihtiyaç duyar, dördüncü bölümde Meryem’in Fransa’daki öğretim görevlisi ile konuşmasındakiSıcakta üşür müyüz, soğukta yanar mıyız?” sorusunu hatırlayabiliriz.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir